İlk kez
doğduğumuzda ağlarız. Ağlarız çünkü karnımızın doyması ve rahatımızın sağlanması
için tek yapabildiğimiz budur. Doğumlarda, ölümlerde, iyi veya kötü haberlerde,
bazen bir film izlerken, gözyaşlarımız süzülür…
Women’s
Health dergisi, işte bu gözyaşlarıyla ilgili bilinen ve bilinmeyen bazı
gerçekleri derledi. Vassar College Psikoloji Profesörü Randy Cornelius, gözyaşı
ile ilgili çalışmalar yapan ender bilim adamlarından biri. Bu konudaki
araştırmacı kıtlığı, ağlama konusundaki soruları daha da zorlu hale
getiriyor.
Yılda 64 kez ağlamak “Neden ağlıyoruz?” sorusu sorulduğunda
Dr. Cornelius, “Bundan pek emin değiliz” diyor ve ekliyor: “Kuramlar yapısal
olarak erkek ve kadın beyninin nasıl işleyip neleri birbirine bağladıklarıyla
ilgili. Ancak henüz bir sonuç elde edilmiş değil.” Ağlamak, bizim diğer
insanlara savunmasız olduğumuzu göstermenin bir yolu. Kadınlar, duyguları
paylaşma konusunda daha iyi olduğundan, onlar için aynı zamanda bir güven
belirtisi ağlamak. Güven, hayatta kalmamız için gereklidir. Ancak hayatta kalma
yarışında erkek eğer uluorta ağlamaya başlarsa, bu dışarıdaki insanlar
tarafından yadırganabilir.
Ağlamakla ilgili şu anda üzerinde bilimsel
olarak çalışılan bir diğer madde de prolaktin hormonu. Bu hormonun kadınlarda
buluğ çağında, âdetlerinde, hamilelikte, emzirirken ve stres altındayken arttığı
tespit edilmiştir. Oran olarak da kadın bedeninde erkeklere göre yüzde 60 daha
fazla prolaktin bulunuyor. Dr. William Frey’in ortaya koyduğu kurama göre
prolaktin, kadınların duygularını etkileyerek, endokrin (salgı) sistemini
etkiliyor ve daha fazla ağlama eğilimi yaratıyor.
Sonuç olarak, kadınlar
daha çok ağlıyor. Hatta yılda ortalama 64 kez. Erkekler ise 17. Kadınlar üzgün
olduğunda, hüsrana uğradığında veya kızdığında ağlarken, erkekler ölüm gibi
önemli kayıplarda, büyük hayal kırıklıklarında veya gerçekten çok
sinirlendiklerinde ağlıyor.
Bu durumun şöyle komik bir tarafı da var; o
da orta yaşları geride bıraktıkça kadınlar daha az ağlayıp daha fazla kızmaya
başlıyor. Sebebi kadın hormonlarının azalması ve erkeklik hormonu olan
testosteronun bunun yerini alması. Erkeklerde ise tam tersi, testosteron
seviyesi düşerken, dişilere özgü hormonlar devreye giriyor. Ve erkekler
yaşlandıkça daha çok ağlamaya başlıyor.
Gözyaşlarının iki sebebi
daha
Duygular nasıl canımızı yakıp bizi ağlatmayı başarabilir?
Harvard Schepens Eye Research Institute’den Hücresel Fizyoloji Doktoru Darlene
Dart, ağlamanın koruyucu bir mekanizma olarak devreye girdiğini söylüyor.
Derideki acı hissi veren sinirler gibi korneada da duyusal sinirler bulunuyor.
Rüzgârda yürürken veya bir soğanı dilimlerken gözdeki sinirler, istemsiz
hareketleri denetleyen beyin köküne sinyal gönderiyor. Beyin kökü,
gözkapaklarındaki salgı bezlerine giden hormonların salgılanmasını sağlıyor.
Böylece gözyaşı üretiliyor.
Bunlar “refleks
gözyaşları”dır
Ancak korneadaki sinirler aynı zamanda beyindeki
cerebraya da ulaşır. Bu kez bir filmi seyrederken dökülenler gibi “duygusal
gözyaşları” oluşuyor.
Ayın ağlamaklı zamanı
Hollanda’daki
Tilbur Üniversitesi Psikoloji Profesörü Dr. Ad Vingerhoets, Batılı kadınların
âdet dönemi ile ağlamayı ilişkilendirdiğini, ancak Batılı olmayan kadınlarda
böyle bir durumun söz konusu olmadığını söylüyor.
“Crying: The Natural
and Cultural History of Tears” kitabının yazarı Tom Lutz da ağlamanın iyi
yönleri olduğunu vurguluyor: “Ağlamak bizi içimizdeki endişelerden uzaklaştırır.
Ağladıktan sonra ferahlar, içimizdeki kargaşayı akışına bırakır ve dikkatimizi
zihinden uzaklaştırıp fiziksel olana odaklarız. Hatta genel olarak da bir süre
sonra konudan iyice uzaklaşıp, akmakta olan burnumuzu silmek için bir mendil
bulma işine girişiriz. Bu anlamda gözyaşları, iyileşme sürecinin bir parçası
olur.”